şüphecilerin kanıtları

Yazan Unknown Tarih 5 Kasım 2012 Pazartesi 0 yorum

Aenesidemos şüpheci kanıtları Sextus Empiricus'un sayısını beşe indirdiği on başlık altında gruplandırmıştır. Montaigne, Pascal, daha sonra Anatole France'da karşılaşılan bu kanıtları bilmemiz gerekir.

a)  Görüşlerin çelişmesi
Filozofların görüşlerinin birbirleriyle çelişmesi olayından (Örneğin Herakleitos'un gerçeğin salt değişmeden ibaret olduğunu söylemesine karşılık Parmenides değişmeyi in­kar etmekteydi) etkilenen şüpheciler, tek ve evrensel olması gereken doğruya ulaşamaya­cağımız karamsar sonucuna varmaktaydılar. Şüpheciler bazen büyük gezginler olmuşlar­dır: Çok çeşitli insanların birbirine zıt görüşler savunduğunu, farklı değerleri benimsedi­ğini görmeleri sonucunda artık hiçbir şeye inanmamışlardır. Örneğin Pyrrhon çok sayıda­ki askeri seferinde Büyük İskender' e eşlik etmişti. Montaigne Almanya'yı, İtalya'yı ziya­ret etmiş, özellikle "kütüphane"sinde sayısız ve çok farklı sistemler arasında yolculuk yap­mıştı. Pascal, Montaigne'nin şüpheci temalarını yeniden ele alır: "Pireneler'in bu tarafında doğru olan, öbür tarafında yanlıştır."
b)   Sonsuza kadar geriye gidiş
Bir doğru, kanıt olmaksızın, doğru olarak kabul edilemez. Çünkü doğrunun, "kölele­rin vücuduna vurulan ve onları sahiplerinden kaçtıklarında tanımaya yarayan damgaya benzer" bir işareti yoktur. Bir iddiayla ilgili bir kanıt önerdiğimde, şüpheci bana "Kanıtı kanıtla!" diyecektir. Bu iddiayı kanıtlamak için getireceğim kanıtın kendisi bir başka kanı­ta, bu kanıt da bir başkasına ihtiyaç gösterecek ve böylece sonsuza gidilecektir.
Öte yandan en ufak bir şeyi bilmek için sonsuza kadar geri gitmek, yani bu veriyi son­suz sayıda başka verilerle ilişki içine sokmak gerekir. Çünkü her şey başka şeylerle ilişki içindedir ve en ufak bir şeyi bilmek için onun tüm evrenle ilişkisini bilmek gerekir. Biz hiç­bir şeyin bütününü bilmeyiz, bu demektir ki hiçbir şey bilmeyiz.
c)  Doğrulanamaz postülalar kabul etme zorunluluğu
Kanıttan kanıta sonsuza kadar geriye gidemediğimiz için zihin her zaman bir kanıt ol­maksızın, doğruluğu garanti edilmemiş basit bir varsayımı bir hareket noktası olarak ka­bul eder.
d)  Dialel (diallelön: "birbiriyle")
Kısır döngülerden sakınarak akıl yürütmek mümkün değildir. Örneğin, b nin doğru ol­duğunu farz ederek a nın doğru olduğunu kanıtlarım, a nın doğru olduğunu farz ederek de b nin doğru olduğunu kanıtlarım. Hiçbiri bana a priori olarak verilmiş olmayan öner­meleri birbirleriyle kanıtlamam ise bir kısır döngü içine düştüğüm anlamına gelir. En ku­sursuz kısır döngü şudur: Aklımın değerini kanıtlamak için akıl yürütmem, yani tam da değeri şüpheli olan söz konusu aklı kullanmam gerekir. Montaigne'nin dediği gibi buyu­run dolaba!
e)  Her görüş, görelidir.
Protagoras "insan her şeyin ölçüsüdür" diyordu. Anatole France, bu ünlü sözü şöyle yorumlamaktaydı: "insan, evrenle ilgili olarak ancak insanileşecek şeyi bilir. O ancak şey­lerin insaniliğini bilir." Evren hakkında her iddia, bu iddiayı ileri sürene göredir. Sokrates Protagoras'ın tezini şöyle yorumlamaktaydı: "Aynı rüzgarın içimizden birini ürpertmesi, diğerini ürpertmemesi bazen başımıza gelmez mi? O zaman tek başına ve kendisi bakı­mından rüzgar hakkında ne diyeceğiz? O serin midir, serin değil midir? Veya Protago- ras'ın dediği gibi o, ürperen insan için serin olup, ürpermeyen insan için serin değil mi­dir?" Aynı bir nesne ile ilgili iddia sadece bireyden bireye değişmekle kalmaz, aynı insan­da onun içinde bulunduğu ana göre (Dünya neşeli veya üzgün olmama bağlı olarak bana farklı görünür), hatta gözlem noktasına göre değişir (Yakından bakıldığında kare olan bir kule uzaktan yuvarlak görünür). Şüphecilere göre nesnel doğrular yoktur, yalnızca tü­müyle farklı öznel görüşler vardır.
Şüphecilik konusunda ne düşünmeliyiz? "Yürüyerek hareketin varlığını kanıtlayan" insanlar gibi bugün bütün yetkili kişilerin oybirliği ile kabul ettikleri doğruların varlığını kabul ederek çağdaş bilimin, şüpheciliği çürüttüğü gerçeğine işaret edebiliriz. Ancak da­ha temel bir eleştiri olarak, şüpheciliğin kendi kendisiyle çelişki içinde olduğunu söyle­yebiliriz. Çünkü şüphecilik, bilgi hakkında doğru bir kuram olduğunu ileri sürmektedir; doğrunun ulaşılmaz bir şey olduğunun doğru olduğunu söylemekse, en azından bir doğ­runun varlığını kabul etmek ve böylece kendi tezini yalanlamaktır. Ortaya konan her dü­şünce -hatta kendi kendime belirttiğim bir düşünce- bir doğruyu hedefler, doğru olduğu­nu düşünür ve gizil olarak kendi değerini ortaya koymaya yönelir.

0 yorum:

Yorum Gönder