Amerika'lı filozof William James'le (1842-1910) pragmatizm, doğrunun biricik ölçütünün başarı olduğunu ileri sürer. Düşünce, eylemin hizmetindedir. Fikirler, eylemde bulunmak için yararlandığımız aletlerden başka şey değildir: Doğru fikir, en fazla kazanç getiren fikirdir, en verimli, en etkili fikirdir.
Bu kuramın değerini belirleyebilmek için James'in sözlerine hangi anlamı vermek gerektiğini bilmeliyiz. Doğru fikir, yararlı fikirdir. Ama "yararlı" olmak nedir? Bu kelimeyi, doğru olduğu gösterilebilir anlamında mı almalıyız? Bu durumda pragmatizm çok kabul edilebilir bir şeydir. "Doğuştan fikirler"e ve saf apaçıklıklara o kadar düşkün olan Descar- tes'ın kendisi, insanların kendileri için önemli olan doğru bir değerlendirmede bulunduklarında, sonuçlarının kendileri için kötü olmadığını gördükleri işlerle ilgili akıl yürütmelerinde, çalışma odasında oturup hiçbir sonucu olmayan düşünceler ileri süren bir aydının akıl yürütmelerinde olduğundan çok daha fazla doğruyla karşılaşıldığını kabul etmekteydi.
Ne yazık ki pragmatistler "yararlı" kelimesini, en geniş ve en belirsiz anlamda kullanırlar. W. James, ondaki belirsizliği ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmamıştır. O şöyle yazmaktadır: "Doğru olan, hangi şekilde olursa olsun yararlı olandır."
Böylece verimli teknik uygulamaları olan bir fizik veya kimya yasası doğrudur. Ancak öte yandan bana, "iç huzur" veren, beni haklı çıkaran bir siyasal inanç da doğrudur. Bir felsefi kuram, eğer endişelerimi gideriyorsa, bana "zihinsel rahatlık" sağlıyorsa, doğrudur. Bir din de eğer beni teselli ediyorsa, ahlaki bakımdan beni iyileştiriyorsa, doğrudur. Tanrı fikri de bütün diğer fikirler gibidir. O da ancak verimli, kar sağlayıcı ise doğrudur. W. James lafı hiç dolaştırmaksızın şöyle demektedir: "Tanrı kendisinden yararlandığımız bir şeydir."
Bu bakış açısında doğru, bir var oluş değeri olmak üzere akıl değeri olmaktan çıkmaktadır. St. Exupery İnsanların Toprağı'nda şöyle demektedir: "insan için doğru, onu bir insan yapan şeydir." Doğru, beni geliştiren, bağımsızlığa kavuşturan, gerçekleştiren şeydir. "Doğru, hiç de kanıtlanan şey değildir. Eğer başka bir toprakta değil de bu toprakta portakal ağaçları güçlü köklerle gelişiyor ve meyve veriyorlarsa, portakal ağaçlarının doğrusu bu topraktır. Eğer diğerleri değil de bu din, bu kültür, bu değerler sistemi insanın olgunlaşmasını destekliyor, onda kendinden haberi olmayan büyük bir soylu varlığın ortaya çıkmasına, özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı oluyorlarsa bu, bu değerler sisteminin, bu kültürün insanın doğrusu olduklarını gösterir."
Peki bu durumda doğru ve yanlıştan söz edebilir miyiz? Bu bakış açısına göre birçok çelişik doğrunun olması mümkündür, çünkü farklı insanlar kendilerine faydalı olan şeyi farklı sistemlerde bulabilirler, onların gelişmesine zıt görüşler sağlayabilir. Yanlışın kendisi gerektiğinde pragmatik bir sahte-doğru olabilir. Dreyfus olayı sırasında bazıları şöyle düşünmekteydiler: Dreyfus'ün yanlış tanıklıklara dayanılarak mahkum edilmiş olmasının fazla önemi yoktur. Davanın yeniden açılması milliyetçi partiye zarar vereceği için bu mahkumiyeti adil bir şey olarak görmek gerekir. Kavgacı bir yazar şöyle demekteydi: "Bir yanlış, fransız ise, artık yanlış değildir."
Pragmatizm, doğruluk kelimesinin bütün anlamını ortadan kaldırmaktadır. Çoğu zaman doğrunun keşfi, tutkularımız, eğilimlerimiz, alışkanlıklarımıza zor gelen bir şeydir. Renan, doğrunun bazen "acı" olduğunu söylemekteydi. Sapkın görüşlerinden dolayı aforoz edilen eski-papaz Loisy, Hatıralar'ında, dostu kalmaya devam eden Albi piskoposu Monsenyör Mignot'dan 1916 yılında aldığı bir mektubu zikreder. Loisy, ona, din üzerine bir eser hazırladığını yazmış ve fikrini sormak üzere bu eserin ana çizgilerinden söz etmiş olduğu için piskopos ona şu cevabı yollamıştır: "Ne yazık ki daha şimdiden yazacaklarının fazla doğru olmasından korkuyorum." Pragmatist bakış açısı içinde böyle bir cümlenin hiçbir anlamı yoktur. Doğru, aklın kanıtladığı (veya kanıtladığına inandığı) şeydir. O, yüreği altüst eden, alışkanlıkları sarsan, etten ve kemikten yapılmış varlığı kaygılar içine atan şeydir. Bir görüşün teselli edici, rahatlık ve güven verici olması, onun doğru olmasını gerektirmez. Tersine eleştirel zihniyet her zaman tetikte olmak zorundadır. Jean Ros- tand şöyle der: "Teselli verici doğrular iki defa kanıtlanmalıdır". Pragmatizme karşı nesnelliğin haklarını tesis etmemiz, "çıkar"ın, "fayda"nın nesnel ve geniş kaygısına karşı nesnel "doğrulama" taleplerinin değerini yeniden vurgulamamız gerekir.
Yazar Hakkında:
Beni bu blogun dışında Facebook'da, ve Twitter'da bulabilirsiniz. İki servisi de pek sevmem ama onlarsızda yapamam..
Etiketler:
doğruluk,
epistemoloji,
felsefe,
tüsiad liseler için felsefe
0 yorum:
Yorum Gönder