Felsefe kelimesinin etimolojisini unutmayınız: Bilgelik veya daha kesin olarak sophia sevgisi.
Bu Yunanca sophia kelimesi hem sanat veya iyi yaşama gücü, hem de bilgi, temel doğruların bilgisi anlamına gelir. Felsefe kelimesini icat ettiği söylenen Pythagoras alçak gönüllülükle filozofun bilgeliğe veya bilgiye sahip olan değil, onların dostu (philo) olan insan olduğunu söylemek istemişti.
Felsefe bir şeye sahip olmak değil, onu aramak, peşinden koşmaktır. XX. yüzyılda felsefe, kelimenin asıl anlamında, ne bir bilgidir, ne de güç. Zamanımızda bilgi, ancak bilimsel bilgidir. Bilimsel bilgi ise sırasıyla fizik (XVII. yüzyıl), kimya (XVIII. yüzyıl), biyoloji (XIX. yüzyıl), hatta insan alanında (toplumbilim, ekonomi politik, psikoloji) kendini kabul ettirmiştir. Aynı şekilde bugün güç, ancak teknik alanına aittir (sanayi, tıp, bilişim). Peki bundan felsefenin tüm değerini kaybettiği sonucuna geçmemiz mi gerekir?
Tam tersi! Felsefe, bilgilerimiz ve güçlerimizin bütünü üzerine derin bir düşünmedir. (Her şeyden önce maddeyi işleyip biçimlendirme gücü olan) bilimsel bilgi ve asıl anlamında teknik güç, erek ve anlamlarını bizzat kendilerinde bulamaz. Felsefe, bilgi üzerine derin bir düşünme (bilgi kuramı), erekler, yani eylemin amaçları üzerine derin bir düşünmedir -teknik gücümüz arttıkça daha da zorunlu olan bir düşünme!-. Aynı şekilde felsefe, kendine özgü problemler ortaya atar: Bilimler neden şu olay değil de diğerinin meydana geldiğini açıklar; buna karşılık felsefe varlık problemini (Neden hiçbir şey yok değildir de bir şey vardır?), değer problemini (Adalet, güzellik, doğruluk nedir?), özgürlük, varoluş ve ölüm problemini, yani insanın geleceği problemini ortaya atar.
Yazar Hakkında:
Beni bu blogun dışında Facebook'da, ve Twitter'da bulabilirsiniz. İki servisi de pek sevmem ama onlarsızda yapamam..
Etiketler:
felsefe,
felsefeye giriş,
tüsiad liseler için felsefe
0 yorum:
Yorum Gönder