Toulouse'da öğretmenliğinin ilk yılının ilk dersinde Jules Lachelier, "Felsefe Nedir?" diye sormakta ve genç öğrencilerinin şaşkın bakışları arasında bu soruya "Bilmiyorum" diye cevap vermekteydi. Tüm Toulouse şehrine, Paris'ten kendilerine gönderilen ve daha öğrencilerine okutmakla görevli olduğu disiplinin ne olduğunu bilmeyen bu genç ve parlak filozofla alay etmek kalmıştı.
Felsefe, diğerleri gibi bir bilgi değildir
Ancak Jules Lachelier'in bu sözü çok anlamlıydı: O, felsefenin bir bilgi konusu olmadığına işaret etmekteydi. Bütün diğer disiplinlerde öğreneceğiniz bir şey vardır: Matematikte tutarlı bir teoremler dizisi, fizikte, doğa bilimlerinde, tarihte, akılsal bir biçimde size açıklanmaya çalışılan bir olaylar veya olgular bütünü vardır. Ama felsefede buna benzer bir şey yoktur. Şüphesiz sizden, büyük filozofların fikirlerinden ve kuramlarından bazılarını aklınızda tutmanız istenir. Ama bu kuramlardan herhangi birini paylaşmak veya onaylamak zorunda değilsinizdir. Zaten yetkili zihinler tarafından oybirliği ile kabul edilmiş hiçbir felsefe sistemi yoktur. Örneğin, Aziz Thomas ve Karl Marx'ın her ikisi de büyük filozoftur, ama onların "sistemler"i birbirinden tamamen farklı, hatta birbirine karşıttır.
Eğer felsefeden, kesin ve güvenilir, sadece uzanıp almanızın yeterli olacağı bir bilgiler bütününü bekliyorsanız, hayal kırıklığınız tam olacaktır.
Felsefi sistemler birbirinin zıddıdır
Size bir bilgi vermediğine göre acaba felsefe size bir yaşama sanatı, bir ahlak mı önerir? Ancak, insana davranış kuralları teklif eden sistemler, dünyayı açıkladıklarını ileri süren sistemler kadar çeşitlidir. Felsefede bir teorem veya fizik bir yasa ile aynı düzlemde "doğrular" yoktur. Tarih boyunca sistemler birbirini izler. Her filozof kendisinden önce gelen filozofları çürütmeye çalışır ve daha sonra kendi payına o da çürütülecektir. George Gusdorf, "her felsefenin gizli dileğinin o olmasına karşın hiçbir felsefenin felsefeyi ortadan kaldıramadığına işaret etmektedir. Böylece biraz her sanatçı -ressam, müzisyen veya şair- gibi, her filozofun dünyayı kendine özgü bir görme ve ifade etme tarzı, Almanların dediği gibi, kendi "dünya görüşü" (Weltanschauung) vardır. Peki bundan, Paul Valery ile birlikte, felsefi bir sistemin "bir re minör süit'ten ne daha fazla, ne daha az ciddi bir şey olmadığı" sonucuna mı varmalıyız?
Aslında filozofların tartışmaları ve görüş ayrılıkları, sadece tembelleri şüpheciliğe sürükleyecek cinstendir. Başkaları onlarda tersine bu problemler üzerine eğilme, onlar üzerinde düşünme yönünde acil bir çağrıyı göreceklerdir. Felsefi kuramlar, her şeyden önce içerikleri, ortaya koydukları sonuçlar bakımından değil, sağlam bir şekilde yönlendirilmeye çalışılan bir düşünce örneğini sunmaları bakımından değerlidir. Kant'ın belirtmiş olduğu gibi, "Öğrenilmesi mümkün olan bir felsefe yoktur; ancak felsefe yapmanın kendisi öğrenilebilir".
Felsefe kelimesinin etimolojisi
Dikkat edersek, felsefe sözcüğünün etimolojisi bu yorumu desteklemektedir. Felsefe, Yunanca sophia'yı, yani biraz fazla çabuk bir tarzda "bilgelik" diye çevirdiğimiz şeyi sevmektir. Sophia, sadece bir yaşama sanatı, makul bir şekilde davranışta bulunmak, her türlü ölçüsüzlükten kaçınmak, felaketleri metin bir şekilde karşılamaktan ibaret olan bir ahlak değildir: aynı zamanda bir bilgi, hatta eski Yunanlılar için temel bir bilgi, Aristoteles'in dediği gibi, "ilk ilkeler ve ilk nedenlerin bilimi"dir. Sophia sözcüğünün bu ikinci anlamını unutmayınız: Yunanlılar için bilge, aynı zamanda bir bilgindi. (Albert Bayet, derslerinden birinde şöyle bir şaka yapmaktaydı; "Bugün aklı başında (sage) bir genç kız, hiçbir şey bilmeyen bir genç kızdır. Antik çağda ise aklı başında bir erkek, her şeyi bilen biriydi.")
O halde, etimolojisi bakımından felsefe, aynı zamanda bir yaşama tarzı ve bir çeşit bilgi, bir kurtuluş ve bir bilgidir. Hatta Yunanlılar bu iki kavram arasında sıkı bir ilişki olduğunu düşünmekteydiler: Bizi kurtuluşa eriştirecek olan, bilgiydi ve yanlış bir davranışta bulunan insan her şeyden önce bilgisiz bir insandı. Sokrates, "Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz" demekteydi.
Felsefe, sahip olmaktan çok peşinden koşmaktır
Eğer sözcüğün etimolojisini dikkatle izlerseniz, felsefenin tam olarak "bilgelik-bilgi" olmayıp yalnızca bu bilgeliğin sevgisi (philo) olduğunu fark etmeniz, gerekir. Rivayete göre tam bir alçak gönüllülükle kendisini bilge olmaktan çok "bilgeliğin dostu" olarak niteleyen kişi, MÖ VI. yüzyılda yaşamış Yunanlı matematikçi ve filozof Pythagoras olmuştur. Bu temel ayrıma, XX. yüzyılın büyük Alman filozofu, Karl Jaspers tarafından da işaret edilmiştir. Küçük, ancak parlak Felsefeye Girid'inde Jaspers, felsefenin özgün bilgiye sahip olmak değil, onu aramak, onun peşinde koşmak olduğu düşüncesi üzerinde ısrar eder. Felsefe, ona göre, "dogmacılığa, yani kesin, tam bir ifadeye kavuşturulmuş bir bilgiye dönüşüp soysuzlaştığı takdirde kendine ihanet eder. Felsefe yapmak, yolda olmaktır. Felsefede sorular cevaplardan daha önemlidir ve her cevap yeni bir soruya dönüşür". O halde felsefi bir araştırmada, bağnazın mağrur dogmacılığına zıt olan gerçek bir alçakgönüllülük vardır. Bağnaz, doğruya sahip olduğundan emindir. Bunun sonucu olarak da doğrusunu başkasına zorla kabul ettirme arzusuna yenik düşer. Doğruya sahip olduğunu düşündüğünden, artık kendisini doğru kılmak endişesi yoktur. Felsefenin bir talebi olan doğru, onun kendi malı, sahip olduğu bir şey olmuştur. Bağnazda doğrunun araştırılması bir kesinliğe sahip olunduğuna ilişkin yanılgıya dönüşerek soysuzlaşır. Filozofun doğrunun peşinden koşmasına karşılık, bağnaz kesin bilgiye sahip olduğuna inanır.
Filozofun alçak gönüllülüğü
Felsefi alçak gönüllülük; doğruya benim senden daha fazla sahip olmadığım, onun ikimizin önünde bulunduğu anlamına gelir. Böylece felsefi bilinç, ne mutlak bir bilgiye sahip olduğundan dolayı mutlu, ne de şifa bulmaz bir şüpheciliğin pençesinde kıvrandığı için mutsuz bir bilinçtir. O, sahip olduğu şeyle yetinmeyen, ulaşma imkanına sahip olduğuna inandığı şeyi araştıran kaygılı bir bilinçtir.
O halde felsefe, kendisini bir bilgiler topluluğu olarak değil de berrak bir bilinç olarak ortaya koyar. Felsefe, bir şeye sahip olmaktan çok bir şey olmaktır ve eğer Yunanca anlamına uygun olarak, bilgelik, her zaman aynı zamanda bilgiyi ve eylemi hedeflemekteyse onu ne bir kuramsal bilgiler topluluğu, ne pratik bir davranışlar reçetesi olarak değil, daha ziyade genel bir tutum veya aynı zamanda hem bilgi hem eylemle ilgili bir yöntem olarak görmek gerekir.
Bilgelik, bizi bilgi alanında önyargılardan, eylem alanında ise tutkulardan ve kollektif bilincin dürtülerinden uzaklaştıran eleştirel bir tutumdur. Ancak bir tutum öğretiye dönüştüğünde, yani bilgi alanında sistemli şüphecilik, hayat ve eylem alanında ise insanlık- dışı bir duyarsızlık olduğunda, yöntem dogmaya dönüşerek soysuzlaşır ve bilgelik de kendine ihanet etmiş olur.
Felsefe ve Derin düşünme
Felsefe yapmak derin düşünmektir
Felsefi çalışmayı, derin bir düşünme (reflexion) çalışması olarak tanımlayarak felsefenin bir araştırma olduğu, bir şeye sahip olma olmadığı görüşünü iyi ifade etmiş oluruz. Derin düşünme (re-flexion), sahip olduğu bilgileri soruşturma konusu yapan zihnin bir çeşit kendi üzerine dönme hareketidir. Hayatla ilgili deneyimimiz bize bir sürü izlenim ve görüş kazandırır. Bir mesleği icra etme, bilimsel bilgi bize daha tam ve daha kesin bilgiler sağlar. Ancak hayata ilişkin deneyimimiz ne kadar zengin, bilimsel veya teknik bilgilerimiz ne kadar derin olursa olsun, bunların hiçbiri felsefenin yerini tutmaz. Filozof olmak, bu bilgi üzerine düşünmek, kendini sorgulamak, soruşturmak demektir. Felsefeyi derin düşünme olarak tanımlamak, onda birinci dereceden değil, ikinci dereceden bir bilgiyi, yani bilginin bilgisini görmek demektir.
Sokrates'in doğurtma yöntemi
Felsefi derin düşünmenin modeli, Sokratesçi alay (ironie), yani gerçekte soru sorma, sorgulamadır. Platon'un Menon adlı diyalogunda Sokrates, Menon'u erdem konusunda sorguya çeker. Menon'un hayat ve ahlak konusunda belli bir deneyimi vardır. Erdem kavramı onun bildiği birşeydir. "Onun hakkında konuşmamda bir zorluk yok!" der. Sokrates, onu, erdemi tanımlama konusunda sıkıştırınca Menon tereddüt etmeksizin "Erdem insanlara hükmedebilme yeteneğinden ibarettir" cevabını verir. Sokrates buna, çocuklar ve kölelerin de erdemli olabilecekleri, ancak onların hükmetme gücüne sahip olmadıklarını belirterek itiraz eder. Menon yukarıdaki sözlerinde ancak diğerleri arasında erdemin bir örneğini vermiştir, onun tanımını ortaya koymamıştır. O zaman kavram, yani "erdemi tüm kapsamında göz önüne alan genel fikir" düzeyine yükselerek Menon erdemli olmanın "iyi şeyleri isteme" olduğunu söyler. Sokrates altın ve gümüşün de iyi şeyler olduğunu, ama onların peşinden koşan kişinin ancak adalet ve dindarlığa uygun bir tarzda davranması durumunda erdemli olduğunu hatırlatır. Görüldüğü gibi Menon'un cevapları her seferinde Sokrates'in yeni sorularına yol açmaktadır. Sokrates'in, "Ben ancak tek bir şeyi biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir" demesine karşılık Menon bildiğini sanmaktaydı. Böylece Sokrates, bilgilerinden emin olarak onun saflığıyla eğlenen insanlara en safça soruları yöneltmekten vazgeçmez. Ancak kısa bir süre sonra Sokrates'in soruları onları rahatsız etmeye başlar; onlar kendi düşüncelerindeki çelişkileri görürler ve hiçbir şey bilmediklerini fark ederler. Görüldüğü gibi Sokrates Menon'a hiçbir bilgi aktarmaz, sadece sorular sormakla yetinir. Burada derin düşüncenin konusu Sokrates'in bilgisi değildir, Menon'un bilgisidir. Menon hiçbir şey öğrenmez, sadece yoğun bir şekilde düşünür. Keşfettiği problemler aslında daha önceki deneyimi ve bilgisi içinde mevcut bulunmaktadır. Sokrates kendisini, bir ebe olan annesine benzetmekten hoşlanmaktaydı. O hiçbir şey öğ- retmemekteydi, sadece ruhları "doğurtmak"la, onlara içlerinde taşıdıkları problemler ve güçlükleri gün ışığına çıkarmalarına yardımcı olmakla yetinmekteydi. Sokrates işte tam da bu noktada, yani hiçbir şey öğretmemesi, ama bizi düşündürmesi bakımından en mükemmel anlamda filozoftur.
Sokrates, gündelik hayatın problemleri, zanaatçıların teknikleri, siyaset üzerinde düşünmekteydi. İki bin yıllık bir tarihten sonra bizim içinde yaşadığımız entelektüel ve teknik dünya Sokrates'in çağdaşlarının dünyasından sonsuz derecede daha karmaşıktır. Felsefi düşüncenin ruhu değişmemiştir; ama onun konusu inanılmaz ölçüde zenginleşmiştir. Özellikle felsefe, bugün düşüncesinin en değerli gıdalarından birini oluşturan bilimler ve
tekniklerin olağanüstü gelişmesini görmezlikten gelemez. Hatta bazıları, örneğin, tarih felsefesinde, fizik felsefesinde, hukuk felsefesinde uzmanlaşmaktadırlar. Öte yandan genetik gibi tamamen bilimsel olan disiplinler de araştırmalarının sınırlarını saptamak ve ihtiyaçları olan ahlaksal onamayı elde etmek için filozofların düşünmesini talep etmektedir. Çağdaş bir yazar, çok haklı olarak felsefi düşünce için "her yabancı konunun iyi oldu- ğu"nu söylemiştir. Hatta buna "her iyi konunun da ona yabancı olduğu"nu eklemiştir. Bununla kastettiği, felsefenin boş bir düşünme olmaması, gerçeğin şu veya bu alanıyla ilgili değerli bilgilerden beslenen bir düşünme olmasıdır.
Bilim üzerinde felsefi düşünmemiz, önce bilimin sonuçları ve yöntemleri üzerinde kendimize sorular sormamız demektir. Bilimsel bilginin doğası nedir ? Acaba o derin gerçeğe mi erişmektedir, yoksa bize sadece pratik formüller ve işe yarar semboller mi vermektedir? Matematikçinin sözünü ettiği aksiyomların değeri ve anlamı nedir? Bugün çok önemli olan felsefenin bu yönelimi bilgi kuramıdır (epistemoloji).
Ancak felsefi düşünce çok daha ileri gider ve bilimin tanımadığı problemleri ortaya atar. Bilim akılsal, yani matematik formüllerle ifade edilebilir yasalarla birbirine bağlayarak doğal olayları açıklamaya çalışır. Böylece veri olan bir olayla ilgili olarak niçin bir başkasının değil de şu tür bir şeyin meydana geldiği bilimsel olarak açıklanır. Ancak bilimin ortaya atmadığı çok daha genel bir başka problem vardır. Bu, Leibniz'in "Neden hiçbir şey yok değildir de bir şey vardır!" sözüyle ifade ettiği problemdir. Gerçekten evrenin varlığı kendisinden hareketle bilimin düzene koyma ve açıklama çabasına giriştiği gizil bir veridir. Ancak bu gizil veri her zaman üzerinde düşünülmeyi ve sorgulanmayı gerektirir: Neden hiçbir şey yok değildir de bir evren vardır? işte bu tamamen metafizik, yani ortaya konuşu bilimin ele alabileceği şeylerin ötesinde olan bir problem türüdür. insan nereden gelmektedir, nereye gitmektedir? Bilinç, evrenin son ereği midir, yoksa gelip geçici bir ilineği midir? Acaba insan tümüyle belirlenmiş midir, yoksa onun seçme özgürlüğü var mıdır? Bütün bu problemler tipik olarak metafizik problemlerdir.
Teknik ve Bilgelik
Teknik güçten başka güç yoktur
Felsefenin bir bilgi olmadığını -çünkü bilgi işlevini çağdaş dünyada bilim üstlenmektedir- fakat bilgi üzerine eleştirel bir düşünme olduğunu gördük. Felsefe bilgi olmadığı gibi bir güç de değildir. Çağdaş dünyada insanın gücünü ifade eden şey tekniktir. Rönesans'tan itibaren felsefi bilgelik idealinin yerine gitgide dünyanın fethi ve değiştirilmesi yönündeki prometheusçu ideal geçmiştir. Bilgelik eskiden, dünyaya boyun eğmek, her şeyi kabul etmek, felaketlere rıza göstermek anlamına gelmekteydi. Stoacılarla birlikte dünyanın akışının iyi ve tanrısal olduğunu veya Spinoza ile birlikte neden ve eserler zincirinin zorunlu, mantıksal ve kaçınılmaz olduğunu öğreten felsefe, bu boyun eğmenin entelektüel aracı olarak görünmekteydi. Perspektif değişikliği XVII. yüzyılda Descartes'ın Metot Üzerine Konuşma's>yla ortaya çıktı. Konuşma'nın üçüncü kısmında Descartes, "geçici bir ahlak"a dayanmak üzere stoacı bilgeliği benimser. "insanın dünyanın düzenini değiştirmektense kendi arzularını değiştirmesi ve talihi yenmektense kendini yenmesi daha iyidir," der. Ancak Konuşma'nın altıncı kısmında, bu dünya merkezci bilgelik yerine, insanı "doğanın efendisi ve sahibi kılacağı"nı söylediği tekniğin hümanizmini geçirir. Ve pey- gambersi bir sezgiyle mekaniğin ve tıbbın gelecekteki fetihlerini haber verir.
XVIII. yüzyılda tekniğin büyük savunucusu Diderot'dur. O, bilgelikleri mutluluktan vazgeçme sanatından ibaret olan filozoflara, teknikleriyle varoluşumuzu değiştirerek bizi gerçekten daha mutlu edecek olan sanayicilerden bazen daha fazla önem verilmesinden şaşkınlık duyar. "Bizi mutlu olduğumuza inandırmakla meşgul olan insanlar gerçekten mutlu olmamızı sağlamakla meşgul olan insanlardan çok daha fazla övülmüşlerdir. Yargılarımız ne kadar tuhaf! Faydalı şeylerle meşgul olunmasını istiyoruz, ama faydalı insanları küçümsüyoruz."
Bugün Diderot'ya çok acı veren bu küçümsemeyi tamamen aşmış durumdayız. Teknik ideal her tarafta zafer kazanmaktadır. Pozitif bilimin felsefi bilginin her türlü içeriğini boşaltması gibi, teknik güç de felsefi gücü her türlü etkililikten yoksun kılmaktadır. Ancak felsefi talep bir başka biçimde yeniden kendini göstermektedir. Bilimsel bilgiden hareketle felsefi bakış, bu bilginin temelleri üzerine eleştirel bir düşünme olarak kendini ortaya koymaktadır. Teknik güçten hareketle de çağdaş anlamında bilgelik, bu gücün koşulları üzerine eleştirel bir düşünce olarak kendini göstermektedir.
Bugün büyücü çırağı teknisyen teması herkes tarafından bilinen kaygı verici bir temadır. Hayatımızın otomasyonunun doğurduğu "robotlaşma" tehlikesi yanında gezegenimizi birçok defa ortadan kaldırma gücüne sahip nükleer silahların varlığının ortaya koyduğu tehlike, bilimin felsefenin yerini tutmadığı gibi tekniğin de bilgeliğin yerini tutmadığını parlak bir biçimde göstermektedir. R.P. Laberthonniere şöyle yazmaktadır: "Teknik bize şeylerden yararlanmamızı öğretir. Ancak biz kendimizin neye yaradığını bilecek miyiz?" Teknik, insana ancak eylem araçlarını verir, ama davranışımıza kılavuzluk etmesi gereken erekler konusunda sessiz kalır. Oysa bugün her zamankinden daha fazla bilmemiz gereken ereklerle ilgili olarak bizi aydınlatacak bir bilgeliğe ihtiyacımız var. Bugünün dünyasında insani güçlerimizin parlaklığı isteklerimizin çift anlamlığını trajik boyutuyla ortaya koymaktadır. Ve eğer teknik, güç ve isteği uzlaştırmanın zorunlu bir aracı ise, isteğimizin ne olduğunu açık bir biçimde görmemize yalnızca felsefe imkan verir. Ancak felsefe değerler problemini ortaya atar.
Liseler İçin Felsefe (TÜSİAD)
Yazar Hakkında:
Beni bu blogun dışında Facebook'da, ve Twitter'da bulabilirsiniz. İki servisi de pek sevmem ama onlarsızda yapamam..
Etiketler:
felsefe,
felsefeye giriş,
tüsiad liseler için felsefe
0 yorum:
Yorum Gönder